Asrın Vebası Narsisizm İlleti
Bana benim alanımdan bak, sürekli öğrenmeliyim, sahip olduğum herşeyle böbürlenmeliyim, düşünce ve davranış tarzımla en iyi ben bilirim, ben herşeyin en iyisine layığım…
Narsisizm, kendilik psikolojisine göre bir kişilik bozukluğuyken, nesne ilişkileri kuramı savunucularına göre ise, bu bir kişilik örgütlenmesidir.
Başarı ve yeteneklerini başkalarına böbürlenerek anlatan, bir eşi ve benzerinin olmadığını düşünen abartılı davranışlar sergileyen ve kendisini spot ışıklar altında gören bu kişiler, kendilerini herkesten, herşeyden üstün görme eğilimindedirler.
Sınırsız beğenilme isteği, herkesin hayran bakışları narsistik doyum sağlarken, bu kişiler başkaları tarafından kıskanıldığı fikrine de sahiptirler.
Empatiden yoksun, başkalarının duygularına, ihtiyaçlarına duyarsız yapılarıyla, kendilerini beğenmiş kişilik örgütlenmeleriyle, kibir ve gösterişleriyle had safhalardadırlar. Bu durum boyutlarına göre kişiye zarar verebilmektedir.
Kibirlilik, kendini beğenmişlik, gösterişçilik ve ben merkezcilik bu kişilik bozukluğunun olmazsa olmazları arasındadır. Mükemmele ulaşmak için her şeyi göze alabilirler. Kimi zaman istediğini başaramayan narsistler, bunalıma girebilir, kendilerine zarar verebilirler. Yaşanılan kriz anlarını iyi yönetemeyen bu kişiler, bastırdığı aşağılık kompleksiyle, kendilerini yükseltirler.
Kendilerini çok önemser, mağrurdurlar. Kendi hayalinde bir efsane bile olabilirler. Narsistler yalnızca kendilerine güvenmekle kalmazlar, aynı zamanda kendilerine de aşırı hayrandırlar.
Narsisizmin ana özelliği, benlik hakkında aşırı olumlu ve abartılı bir kanıdır.
Narsisizmde 2 mit bulunur. Bunlar;
- Gerçekten yüksek öz saygı
- Güvensiz ve öz saygıları düşük kişilerdir.
Narsistlerin genelde öz saygıları düşüktür ve başkalarının yanında bir güvensizlik hissi yaşarlar. Onları pek çok yönden kusursuzmuş gibi gösterişli bir imaj sergilemeye sürükleyen de işte bu “güvensizlik” duygusudur…
Narsisizm salgınının farkına varmak, onu durdurmanın ilk adımıdır. Narsistlerle uğraşırken, bir kişinin egosunun büyüklüğünün, öz saygısıyla ters orantılı olduğunu hatırlamak yeterli olacaktır. Peki tamamen kendimizden nefret mi etmeliyiz? Tabiki, hayır. Evet kendinize hayranlık duyarak harika hissedebilirsiniz, ama güvenli olduğunuz sürece, bu narsisizm değildir…
Learn More
Korkularımız Ne Zaman Fobiye Dönüşür?
Kan, örümcek, fare, yılan görmek, iğneden korkmak, insanlarla sohbet etmek veya konuşmak, topluluk önünde sunum yapmak, uçağa binmek, dar alanlarda bulunmak, evden çıkamamak gibi yaygın korkular, çok yoğun kaygılara dönüştüğü zaman “fobi” olarak adlandırılır.
Burada bahsedilen durum, kaygı ile insanların engellemeye çalıştıkları davranışlarla tanımlanmaktadır.
Fobi kavramı, bir durumun veya herhangi bir nesnenin oluşturduğu tehlikeyle orantısız olan, aşırı ve bir o kadar da yoğun olan, mantık dışı bir korku ile bütünleşen bir kaygı bozukluğudur.
Fobiler beraberinde yüksek fizyolojik uyarımlara yol açarken kişi, korkudan kaçmak için elinden geldiğince uyaranla karşılaşmamaya çalışır. Bu durum, kaçınma davranışını tetikler. Kişi, korkudan kaçamadığı zamanlarda yoğun kaygı hisseder.
Fobilerin yapılan araştırmalardan yola çıkarak, başlangıcında travmatik olaylar, koşullanma, bir şey karşısında korkan kişinin gözlemlenmesi sonucunda ortaya çıktığı öğreniliyor.
Peki korku ne zaman kaygı bozukluğu halini alıyor?
- Korkunun tam anlamı ile bir fobi haline gelmesi için, korku şiddetinin oldukça yüksek olması gerekmektedir.
- Aynı zamanda korku yaratan durumun ya da nesnenin altında mantıksal ilişki kurulmaması gerekmektedir.
- Yaratılan korkunun, nesne ile orantısız olması da diğer etkendir.
Bu üç madde, kaygı bozukluğuna yani korkunun fobiye dönüşmesine neden olmaktadır.Yani bir nevi korku, rayından çıkarak kaygıya dönüşürken, kişinin hissettiği yoğun kaygı da fobiye dönüşür.
Fobiye dönüşen bozukluğun tedavisi için; bilişsel davranışsal tedavi çoğu zaman, karşı karşıya getirme tedavisi ile birleştirilir.
Bilişsel davranışsal tedavi, olumsuz, sağlıksız, bozuk düşünce ve inanışları olumlu, sağlıklı, gerçekçi olanları yerine koyarak değiştirmek, bu yeni becerileri kişiye kazandırmak için uygulanır.
Karşı karşıya getirme terapisinde ise, kişinin kaçınmak için yoğun çaba sarfettiği durum, olay ya da nesnelerle yavaş yavaş karşı karşıya getirilmesini ve kaygı yaratan durum azalana kadar bu terapinin sürdürülmesini kapsamaktadır.
Çoğu fobi, tedavi yardımı olmadan geçmez. Fobi tedavileri psikoterapi veya ilaç kullanımı veya ikisinin karışımını kapsayabilir.
Learn MorePsikolog Olmanın Süreci Nedir? Psikolog Olmak Üzerine Merak Edilenler Nelerdir?
Pek çok alt alanı ve farklı çalışma seçenekleri olan psikoloji alanıyla ilgili merak edilen her şeyi yazımızda derledik.
İlk olarak, psikolog olabilmek için üniversitelerin “psikoloji” bölümünden mezun olmanız gerekmektedir. Lisans eğitimi ne derecede zordur diye soracak olursanız, üniversiteler arası ve kişiden kişiye değişkenlik gösterse de, söz konusu ruh sağlığı olunca, tahmin edersiniz ki alınan eğitim de öyle kolay olmamaktadır. Bu bölüm için hocaların beklentileri yüksek oluyor. Lisans eğitimi boyunca birçok araştırma yapmaya, makaleler yazmaya, yoğun ders çalışmalarına hazırlıklı olmanızda fayda var.
Bu bölüm için lisanstan mezun olmak yeterli olmamaktadır. Sonrasında uzmanlaşabilmeniz, farklı herhangi bir alanda yüksek lisans yapmanız gerekmektedir.
Uzmanlık alanınız tamamen sizin tercihinize kalmaktadır. Klinik psikoloji, endüstri psikolojisi, sosyal psikoloji, adli psikoloji, gelişim psikolojisi gibi farklı alanlarda yüksek lisans yapmanız mümkündür.
Yüksek lisans yapmasam ne olur dediğinizi duyar gibiyim. Lisans eğitiminiz üzerine yüksek lisans yapmamanız demek, iş bulmakta bir hayli zorlanacağınız anlamına geliyor. Bunun 16nedeni, bu alanda birçok psikoloji mezununun olmasıdır. Ben rahatlıkla iş bulabilirim, yüksek lisansa gerek yok diyorsanız tabiki tercih sizin. Ancak, tam donanımlı, kendisini sürekli geliştiren, eğitimlere ve çeşitli sertifika ve seminer programlarına katılan meslektaşlarınızın da var olacağını unutmamanızda fayda vardır.
Sizi diğerlerinden özel kılacak olan uzmanlığınızın yanı sıra, mezun olduktan sonra veya lisans eğitiminizde başlayacağınız sertifika programlarına katılmanızdır.
Çoğu üniversite programlarında 1 yıl zorunlu hazırlık eğitimini de hesaba katarak, bunun üzerine 4 yıl lisans, 2 yıl yüksek lisans eğitimi sonucu yaklaşık 7 yıl sonunda uzmanlığınızı almış olmanız bekleniyor. Yüksek lisans eğitiminiz boyunca üniversiteniz tarafından süpervizyonlar alarak, kendinizi geliştirmeniz, seans yönetebilecek hale gelmeniz sağlanıyor.
Psikolog Olmak Üzerine Merak Edilenler Nelerdir?
Bu mesleği okuyanlar, kamu veya özel sektörde çalışabilirler. Bunun yanı sıra, Sağlık Bakanlığı’na bağlı ruh ve sinir hastalıkları hastanelerinde, belediyelerde, özel ya da devlet hastanelerinde, ruh sağlığı merkezlerinde, özel danışmanlık merkezleri ve kliniklerde, kreşlerde, anaokullarında, okullarda okul psikologu olarak veya bakım evlerinde, huzur evlerinde, çocuk ıslah evlerinde, cezaevlerinde, rehberlik ve araştırma merkezlerinde çalışabilmektedirler. Pedagojik formasyon almak şartıyla, öğretmenlik de yapabilirler.
Bu meslekte ilerlemek isteyen kişilerde aranan özelliklere değinecek olursak, öncelikle iletişim yeteneğinizin çok kuvvetli olması gerekmektedir. Sözel yeteneğinizin yanı sıra, insanlara yardım etmekten hoşlanan, sabırlı, empati yeteneği kuvvetli, araştırmayı ve okumayı seven, dinlemeyi bilen, insanlara yardım etmeyi seven, yenilikleri takip edebilen özelliklerinizin de olması gerekmektedir.
Learn MoreSizinki Ne Tür Bir Sevgi?
Günümüzde sevgi kavramı, bileşenlerine ayrılarak sınıflandırılmaya başlamıştır. İlk yapılan gruplandırmalar da sevgi, “tutkulu sevgi” ve “arkadaşça sevgi” olarak ikiye ayrıldı.
Tutkulu sevgi kavramı, sevilen kişinin sürekli düşünülmesi, güçlü cinsel duygu ve duygusal tepkileri beraberinde içerir.
Arkadaşça sevgi kavramı ise, hayatı kendi hayatına yakın, paylaşımları benzer bireylerin birbirlerine karşı güvenli ve hassas duygular hissetmesini içerir.
Örnek vererek açıklayacak olursak, birbirine deli gibi aşık olduğunu söyleyen insanların sevgi kategorisi; tutkulu sevgidir. Olgun iki insanın, birbirleriyle beraber olmaktan keyif aldıklarını, ortak birçok paylaşımının olduğunu söylüyorlarsa bu da arkadaşça sevgiye örnektir. Arkadaşça sevgi türü, içerisinde cinsel davranışları barındırabilir ya da barındırmayabilir. Bu da bize, sevgi kavramının düşündüğümüzden daha karmaşık olduğunu gösterir.
Sevgi kavramı ile ilgili en iyi bilinen teorilerden biri olan Robert Sternberg’ in (1999) sevgi üçgeni teorisidir. Bu teori, 3 kısımdan oluşur. Tutku, yakınlık ve bağlılık. Sevgiyi hissetmemize sebep olan şey, tutku bileşenimizdir. Duygusal ve maddi olarak destek olmamız, yakınlık bileşenimizdir. Ciddi bir ilişki kurmak istememiz bağlılık kavramıyla ilgili bileşenimizdir.
Strernberg’ in sevginin 3 bileşeni teorisi, sevgi ile en çok merak edilen sorulara cevap vermemize çalışır. Bu soruları inceleyecek olursak;
İlk görüşte aşk olabilir mi?
İlk görüşte aşk; tutku bileşeninde kaldığımız zaman olur. Sternber bunu, “büyülenmiş sevgi” olarak adlandırmaktadır. Büyük derecede fizyolojik uyarılmaya sebep olan bu sevgi türü aniden ortaya çıkmaktadır. Yakınlık ve bağlılık olmadığı için bu aşk yavaş yavaş yok olur.
Bazı insanlar neden bu kadar çabuk evlenir?
Sternberg bunu, “Hollywood sevgisi” olarak adlandırıyor. Bu sevgi bileşeni, tutku ve bağlılığın karışımından oluşur, yakınlık yoktur. Eğer zaman içinde yakınlık gelişmezse, bu ilişkinin sürme ihtimali düşüktür.
Cinsel ilişki olmadan sevgi olabilir mi?
Sternberg, bu ilişkiyi arkadaşça sevgi olarak adlandırıyor. Bu sevgi yakınlık ve bağlılığın karışımıdır. Cinsel tutku içermez.
Romantik sevgi neden sürmez?
Bağlılık olmadığı için genellikle romantik sevgi sürmez. Yakınlık ve tutkunun karışımıdır. Tutku ve yakınlık azaldığı zaman bireyler artık aşkı hissetmez. Bu nedenle romantik sevgi genellikle sürmez.
Learn More