YENİ EVLİ ÇİFT OLMAK
Çift olmak, aile döngüsündeki en karmaşık ve güç geçişlerden biridir. Bu dönem; farklı iki özellik ve karakterlere sahip iki kişinin, kendi ailelerinden ayrılarak yeni bir çekirdek aile olma yoluna gittikleri dönemdir.
Yeni evli çiftler ilişkilerinde, her birey kendi ailesinden getirdiği sınırları, inançları bu yeni oluşturdukları evlilik sistemine yerleştirmeye çalışır. İlişkilerde en çok rastlanılan problemlerden biri de ne yazık ki budur.
‘Senin ailen’ ve ‘benim ailem’ karşılaştırması, kişilerin birbirlerine hükmetmeye çalışmasıyla başlamaktadır. Baskı kurmak, hükmedebilmek isteğinin altında değer görme ve kabul edilme isteği vardır.
Hükmetmek genelde, “ Beni seviyorsan, dediğimi yaparsın” gibi cümlelerle ifade edilir, açılımında da “Kendime pek fazla güvenim yok, kendimi iyi hissetmek için senin onayına ve ilgine ihtiyacım var, aksi takdirde kendimi bir hiç gibi hissedebilirim” diye yorumlanır. Bu gibi durumlar ilişkinin zorlanmasına, bir tarafın baskı altında hissetmesine ve tüm bunların sonucunda da mutsuz bir ilişkinin varlığına neden olur.
Yeni bir evlilikte iki insan ilk başta benzer yönleri olduğu için birbirlerinden etkilenirler. Fakat, uzun yıllar bu birlikteliği devam ettirebilmek farklılıkların tadını çıkarabilme yeteneği ile ilgilidir. Bu farklılıklar çiftler tarafından kabul edilmezse, bu evlilikte uyumlu bir ilişki beklenemez..
Learn MoreSosyal Medya İlişkinizi Nasıl Etkiliyor?
Aklınızdan geçenleri, yediğiniz yemekleri, o an bulunduğunuz yerleri, anlık durumunuzu kısacası iyi veya kötü içinde yer aldığınız her anınızı paylaştığınız en az bir sosyal medya hesabınızın var olduğu yadsınamaz bir gerçek.
Toplumumuzun büyük bir kısmına hitap eden ve çoğunluğun kullandığı sosyal medya, iletişim rutinlerimizin değişmesine neden olurken, yaşam biçimlerimizi de etkilemektedir. Bu konu hakkında yapılan birçok araştırma bulunmaktadır. Bu araştırmalardan yola çıkarak, insanların sosyal medyayı zaman geçirmek, sohbet etmek, arkadaşları takip etmek, yeni arkadaşlar edinmek ve kendimiz hakkında bilgi vermek gibi amaçlarla kullanıldığı 408 katılımcılı bir araştırmada ortaya çıkmıştır. Peki, bu kadar zaman harcadığımız sosyal medya ilişkimizi mahvediyor mu?
Sosyal ağlarının içeriği, üye sayısı, etkileşim sıklığımız, kullanım şekli ve kullanım amacımızda diğer insanlarla farklılaşmalar oluşmaktadır. Çiftler ilişkilerinin ilerleyen dönemlerinde daha az sosyal medya üyesiyle etkileşimde bulunmakla birlikte, ilişkisi devam eden bireylerin büyük kısmı sadece ortak arkadaş ve aile üyelerini takip etmektedir. Bazen de, bireysel hesaplar yerini çiftlerin ortak bir ağa sahip olmalarıyla sonuçlanır. Elbette, iş her zaman ortak bir hesap açmayla tatlıya bağlanmayabiliyor. Eşlerin ya da sevgililerin bir kısmı partnerlerinin şifrelerinden haberdar olmak isterken, diğer kısmı karşı cinsteki arkadaşlık isteklerini kabul etmeye sıcak bakmamaktalar. Kadınlar, partnerinin listesinde kadın arkadaş sayısının fazla olması durumunda sorun yaşayabileceklerini net bir şekilde ortaya koymaktadırlar. Aynı şey erkekler için de sorun teşkil edebilmektedir.
Yapılan araştırmalarda; çiftlerin büyük bir kısmı sosyal medya kullanımı yüzünden tartıştıklarını belirtiyorlar. Fazla internet kullanımı nedeniyle çiftlerin aralarındaki ilişki bağlarının zedelendiği sonucu elde ediliyor.
Sosyal medya üzerinde çok fazla arkadaşa sahip olmak ve listenin belirgin bir oranda karşı cinsle dolu olması güven konusunda ilişkiye olumsuz etkisini gösteriyor. Gerek kıskançlık, gerekse de öz güven sorunları ortaya çıkabiliyor.
Bunlara ek olarak sosyal medya; kişiye hayal kırıklığı, güven sorunları, anti-sosyallik eğilimleri gibi problemleri de beraberinde getirebiliyor.
Hali hazırda var olan bu sorunları azaltmanın basit yolu, sosyal medya kullanımının yaratmış olduğu sıkıntı ve problemleri, sosyal medya kullanımını azaltarak çözümlemektir.
Hayatınızda fazlaca yer kaplayan internet araçlarınızı kendinizden uzaklaştırmanız diğer çözüm
seçeneğiniz olabilir. Her bildirim geldiğinde dikkatinizi dağıtan bu uygulamaların bildirim ayarlarını azaltmanız da size fayda sağlayacaktır. Uyku öncesi telefonu yastık altınızdan, yatağınızdan ve hatta mümkünse odanızdan uzaklaştırın. Sevdiğiniz kişilere böylece daha fazla vakit ayırabilir, partnerinizle daha kaliteli vakit geçirebilirsiniz..
Learn MoreHyperagenting – Aşırı Anne Babalık
Ebeveynler, sıklıkla çocuklarını iyi yetiştirebilmek için sürekli çocuğun üstüne düşen, çok fazla koruyan, aşırı sevgi ve ilgi ile çocuğu bunaltan bir tutum sergilemektedirler. Bu tutum iyi gibi görünse de aşırıya kaçtığı takdirde çocuğun yaşamını etkilemektedir.
Anne babalar, çocuklarının kendi ayakları üzerinde duran bireyler olmasını amaç edinirken, sarf edilen tüm çabalara rağmen sonuç hüsran olabiliyor. Anne ve babalar, çocuklarının çok fazla üstüne düşerek, on parmağında on marifet olmasını hedefliyor. Bunun için çocuklar küçük yaştan itibaren maratona hazırlanır gibi yetiştiriliyor. Çocuklar, küçük yaşlarına rağmen birden fazla spor ya da müzik dalıyla ilgilenmeye başlıyor. Bir yandan eğitim, bir yandan bu dallara yönlendirilen çocukların istekleri veya yetenekleri göz ardı edilebiliyor. Bu tutumla yetiştirilen çocuk, kendisine ait dünya kurmakta güçlük çekerken, anne ve babalar nerede hata yaptıklarını sorgulamaya başlıyorlar…
Oysa en önemli konu çocuğun birçok spor ya da müzik dalıyla ilgilenmesi değil, kişilik gelişiminin ilk beş yılında onu hayata hazırlamaktır.
Sürekli çocuğunuzu koruyup kollamanız, her istediğini almanız, her dediğine onay vermeniz, duygusal yönünüzü kullanarak her istediğini yapmanız ona bir yarar sağlamayacaktır. Aksine, sizin paranoyak ve mükemmelliyetçi anne babalık tutumunuz çocuğunuz için en iyisini yapmış olduğunuzu göstermez.
Elbette çocuğunuzu belirli alanlarda başarı gösterecektir. Bazı alanlarda ise, eksik yönleri ortaya çıkıp beceremeyeceği şeyler de olacaktır. Burada asıl önemli olan tutum, onun özgüvenini zedelemeden ona katkı sağlamaktır.
Günümüzde, doğacak olacak bebek daha anne karnındayken hayata mükemmel bir şekilde hazırlanmaya çalışılıyor. Hamilelik esnasında çocuk gelişimine katkıda bulunacak diyetler uygulanmaya başlanılıyor. Hamilelik öncesi vitaminler içilmeye başlanılıyor. Buradaki örnekleri elbette çoğaltabiliriz. Bu kadar uğraş; çocuğun önce sağlıklı olması sonra da akıllı, başarılı, kendi ayakları üzerinde durabilen, mükemmelliyetçi kişilik örüntüleriyle dolup taşması için yapılıyor. Maalesef ki bunca emek, bazen ebeveynlere biz nerede hata yaptık dedirtebiliyor.
Çocuğun her istediğini almak, hiç ağlamasın diye çabalamak, duygusal olarak anne ve babalarını kullanmasına izin vermek ‘biz nerede hata yaptık’ sorusunun adeta yanıtı niteliğindedir. Bu nedenledir ki, çocuğun hayatını kusursuz bir şekilde devam ettirmeye çalışmak ona, kusursuz bir yaşam sunmaz. Aksine ileride çocuğunuz herhangi bir problemle karşılaştığında sorunla baş etme stratejisinin yetersiz kalacağı ortadadır.
Aileler çocukları için ellerinden geleni yapmaya çalışırken çocuklarının memnuniyetsiz olmasına sebep olabiliyor. Bu durumda çocuğa yarardan çok zararı dokunuyor.
Kısacası, çocukların anlamlı ve dolu bir yaşama sahip olmaları için anne ve babaların onlara verebileceği en güzel şey sevgidir. Onları hastalıklı bir tutumla koruyup, her türlü riski almanız çocuğunuza yarardan çok zararlı olacaktır.
Çocuğunuzun neleri yapıp neleri yapamayacağını keşfetmesine izin vermeli, gerektiği yerde ona destek olmalı, onun önce dünyaya sonra kendisine güvenmesini sağlamalı, kendi kararlarını alması için ona fırsat vermeniz onun için yapabileceğinizin en iyisi olabilir!..
Learn More
Psikolojide Aile Danışmanlığı Becerileri
Aile danışmanlığı demek; neyin ters gittiği demek değil, neyin daha iyi olabileceğidir. Kişi var olan potansiyelinin sadece bir kısmını kullanır. Bu potansiyeli daha yaratıcı bir biçimde yönetebilme gücüne sahipken, nasıl yönetebileceğimiz kısmında problem yaşayabiliriz. Aile danışmanlığı tam da bu kısımda kişilere yardımcı olmayı hedefliyor.
Aile danışmanlığının amacı; sorunları çözmek değil, kişinin problemli durumlarını etkin bir biçimde yönetmesine yardım etmektir.
Aile danışmanlığının bir diğer amacı; kişilerin sorunlarını aşmasına yardım etmektir. Var olan sorunlardan avantajlar yaratmak seanslara dair iyi bir sonuç verir. Avantajları fırsata çevirmek; problemli durumları çözümlemeye yardımcı olur. Bu nedenledir ki, danışanlarımızın problemlerle değil de problemli durumlarla, yani yaşamlarındaki iyi idare edemedikleri sorunlar nedeniyle psikologlara başvururlar.
Kullanılmayan fırsatlar ve kullanılmayan potansiyeli değerlendirmek, sorunu çözüme kavuşturan bir beceridir.
Danışanlar, bu sorunlarla nasıl başa çıkacaklarını bilemezler veya bütünüyle bocalarlar. Bazen de problemli davranışları fırsata çeviremez, çözüm üretme kısmında sorun yaşarlar.
Psikologlar, danışanlarının değerli sonuçlar elde etmelerine yardımcı olurlar fakat, sonuçları doğrudan kontrol etmezler.
Psikolog ile danışanı, verimli görüşmeler yapıyorlarsa harcanan emeğe değecek bir sonuç ortaya çıkacaktır. Danışmanlık süreci yapıcı tutum gerektirir. Seanslar yapıcıysa, danışanlar gelişir ve kendilerini açarlar.
Seanslar sonrasında, danışanların yaşamında kalıcı bir fark yaratılır. Danışanların günlük hayatlarında kendi kendilerine daha iyi yardım etmelerini sağlamak, kriz anlarında devre dışı kalan sorun çözme becerilerini aktif hale getirmek güzel sonuçlar doğuracaktır.
Yıkıcı problemli durumlar yaşayan danışanlar bile, profesyonel yardım alarak bu sorunlarla çok daha etkin bir biçimde başa çıkabilirler. Bu hizmetlerimizden yararlanmak isteyen danışanlarımız, Bakırköy’de bulunan aile danışmanlık merkezimizde bizi ziyaret edebilir, seanslarımıza dair bilgi alabilirler.
Learn Moreİlk Beş Dakika Psikolojisi
Buluşmalarınızın ilk beş dakikası başarınız için oldukça önemlidir. İster sosyal ilişkilerinizde, iş görüşmelerinizde, satışta, isterseniz de flört ilişkilerinizde olsun kendinizi etkili bir biçimde sunabilmeniz beceri ve güven konusunda ihtiyacınız olan tekniklerdir.
İlk izlenimde olumlu etki edinmek çok da zor bir deneyim değildir. Pozitif etki yaratmak ilk görüşmelerde oldukça önemlidir.
Kendinden emin olmak, görüşmeye hazırlıksız olmamak, kendini iyi bir şekilde tanıtmak olumlu iletişimin ilk ürünleridir. Ayrıca; zor, hassas ya da karmaşık bir hal alan durum karşısında kendinizi en iyi şekilde sunmak ilk beş dakikada olumlu bir izlenim bırakmanıza yardımcı olacak bilgiler sunmaktadır.
Başarılı bir ilk izlenim yaratmak için olması gerekenden abartılı davranışlar sergilemek, eşsiz bir fırsatı yerle bir etmenize sebep olabilir. O yüzden, ilk izlenimden başarıyla kurtulmak her zaman beceri gerektirir.
İnsan davranışları, küçük senaryolarımızdaki kadar detaylı şekilde sınıflara ayrılmamıştır ve çoğumuz, görüşmelerimizin ilk beş dakikasında kendimizi batırırken yaptığımız hataların farkına varırız.
Düşünmeden ve planlama olmadan, çoğumuz bu hataların bazılarını yapar ve iyi izlenimler bırakmak için sahip olduğumuz tek fırsatı elimize, yüzümüze bulaştırırız.
İlk görüşmelerimizde, karşımızdaki insan bizim genel bir resmimizi çeker ve o anda söylediklerimiz bu resmin sadece bir kısmıdır. O anda karşılıklı etkileşim halindeyken, tek düşündüğümüz ne söylediğimiz değil, başkalarının ne söylediğimiz hakkında ne düşündüğüdür. Ona odaklanır, algıladıklarını çözümlemeye çalışır, bize karşı verecekleri tepkileri kontrol etmeye çabalarız. O anda ne söylediklerimizden ziyade, kişinin ne duyduğu çoğumuz tarafından daha önemlidir.
Beden hareketleri, el sıkışma, deneyimli görüşmeci tavrı, ikna kabiliyeti, kontrol mekanizması, işbirlikçi olmak, mantık, kişilik tipleri ve öğrenme tarzları, dakik olmak ilk beş dakikada bize kişi hakkında yorumlamalar verir.
İşte bu yüzden, ilk beş dakikadan sonra, kişide yarattığımız algılar, bizimle ilgili genel bir tablo sunar. Etrafa iyi sinyaller gönderen, kendinden emin, ne istediğini bilen insanlar, kim bilir belki de liderlik potansiyeli olan bir insan duruşudur…
Learn More
Evlenmeden Boşananlar, Evlenip de Boşanamayanlar
Hepimiz büyük hayallerle birilerini hayatımıza alır, sever veya aşık oluruz. Aşık olduğumuzda büyük umutlarla yuva kurmak isteriz. Kimi insanlar ruh eşini bulup mutlu bir evliliğe imza atarken, kimi insanlar da bu yolda başarıyı ıskalayabilmektedir. Bu yolda büyük hayal kırıklıklarına acılar eklenir, umutlarla başlayan güzel birliktelikler hüsranla sonuçlanır.
Son zamanlarda sevgilerinde, aşklarında, evliliklerinde problem yaşayan kişilerin sayısı oldukça fazla. Yanlış evlilikler, boşanmayla sonlanan ilişkiler, aile içinde yaşanan krizler kişiler için başlı başına birer sorun olmaktadır.
Toplumun nasıl bu hale geldiği ve evliliklerin neden çoğunun sorunlu olduğu hakkında hepimizin aklında soru işaretleri var. Mutlu ailelerin sayısının azalması, geçim zorluğu, ilişkilerin ciddiye dönüşmemesi evlilik önündeki var olan engeller, bireyin evlilikten kaçmasına neden olmaktadır.
“Saçımı süpürge ettim nankör çıktılar, ben çok çektim benim yaşadıklarımı çocuğum yaşamasınlar, güvenilir insan bulmak zor…” gibi cümleler gençliğin yanlış şekillenmesinin sebeplerinden birkaçıdır.
İşin bir de evlenip de boşanamayanlar kısmı var. Severek evlenenler, ama birkaç aya kalmadan ayrılanlar kategorisi..
Bazı insanların ayrılmalarına şaşırırız. Uzun yıllardır var olan birliktelik aynı çatı altına girince son bulur. Evlilik öncesi birbirleri için deli olan çiftlerin de evlilikleri hayal kırıklıklarıyla son bulabilir.
Peki ne oluyor da evlendikten sonra bu sorunlarla karşılaşılıyor? Evlilik öncesi kimsenin far edemediği bu sorunlar nasıl oluyor da birkaç ay sonra evliliği bitirme aşamasına getiriyor?
Bunun için birçok farklı seçenek sayabiliriz elbette. Fakat, aile danışmanlığı seanslarımdan yola çıkacak olursam, temeli monotonlaşmak üzerine, evliliğin ilk yıllarındaki o büyüsünün ortadan kalktığını görmekteyiz.
İki taraf da birbirlerini gerçek yüzleriyle ve gerçek halleriyle görmeye başlıyor. Asıl karakter ve kişilik yapısı o zaman ortaya çıkıyor. Evlilik öncesi var olan hoşgörü tamamen ortadan kalkıyor ve kurulan her cümle göze batıyor, söylenilen her söz tartışmaya sebebiyet veriyor.
Evliliklerde yapılan en büyük hatalardan biri de, evlilik öncesi tahammül edilen eksiklerin, evlilik sonrası tahammül edilemez sorun olarak algılanmasıdır. Şiddetli geçimsizlikten ayrılanlar, boşananlar bu yüzden çoğunlukta.
Yapılması gereken şeylerin başında, kişilerin birbirlerini değiştirmeye çalışmadığı, evlilik öncesi sahte kendilik oluşturmadan kendisini olduğu gibi yansıtması ve problemler karşısında tahammül sınırlarını genişletmek olmalıdır.
Learn MoreAsrın Vebası Narsisizm İlleti
Bana benim alanımdan bak, sürekli öğrenmeliyim, sahip olduğum herşeyle böbürlenmeliyim, düşünce ve davranış tarzımla en iyi ben bilirim, ben herşeyin en iyisine layığım…
Narsisizm, kendilik psikolojisine göre bir kişilik bozukluğuyken, nesne ilişkileri kuramı savunucularına göre ise, bu bir kişilik örgütlenmesidir.
Başarı ve yeteneklerini başkalarına böbürlenerek anlatan, bir eşi ve benzerinin olmadığını düşünen abartılı davranışlar sergileyen ve kendisini spot ışıklar altında gören bu kişiler, kendilerini herkesten, herşeyden üstün görme eğilimindedirler.
Sınırsız beğenilme isteği, herkesin hayran bakışları narsistik doyum sağlarken, bu kişiler başkaları tarafından kıskanıldığı fikrine de sahiptirler.
Empatiden yoksun, başkalarının duygularına, ihtiyaçlarına duyarsız yapılarıyla, kendilerini beğenmiş kişilik örgütlenmeleriyle, kibir ve gösterişleriyle had safhalardadırlar. Bu durum boyutlarına göre kişiye zarar verebilmektedir.
Kibirlilik, kendini beğenmişlik, gösterişçilik ve ben merkezcilik bu kişilik bozukluğunun olmazsa olmazları arasındadır. Mükemmele ulaşmak için her şeyi göze alabilirler. Kimi zaman istediğini başaramayan narsistler, bunalıma girebilir, kendilerine zarar verebilirler. Yaşanılan kriz anlarını iyi yönetemeyen bu kişiler, bastırdığı aşağılık kompleksiyle, kendilerini yükseltirler.
Kendilerini çok önemser, mağrurdurlar. Kendi hayalinde bir efsane bile olabilirler. Narsistler yalnızca kendilerine güvenmekle kalmazlar, aynı zamanda kendilerine de aşırı hayrandırlar.
Narsisizmin ana özelliği, benlik hakkında aşırı olumlu ve abartılı bir kanıdır.
Narsisizmde 2 mit bulunur. Bunlar;
- Gerçekten yüksek öz saygı
- Güvensiz ve öz saygıları düşük kişilerdir.
Narsistlerin genelde öz saygıları düşüktür ve başkalarının yanında bir güvensizlik hissi yaşarlar. Onları pek çok yönden kusursuzmuş gibi gösterişli bir imaj sergilemeye sürükleyen de işte bu “güvensizlik” duygusudur…
Narsisizm salgınının farkına varmak, onu durdurmanın ilk adımıdır. Narsistlerle uğraşırken, bir kişinin egosunun büyüklüğünün, öz saygısıyla ters orantılı olduğunu hatırlamak yeterli olacaktır. Peki tamamen kendimizden nefret mi etmeliyiz? Tabiki, hayır. Evet kendinize hayranlık duyarak harika hissedebilirsiniz, ama güvenli olduğunuz sürece, bu narsisizm değildir…
Learn More
Korkularımız Ne Zaman Fobiye Dönüşür?
Kan, örümcek, fare, yılan görmek, iğneden korkmak, insanlarla sohbet etmek veya konuşmak, topluluk önünde sunum yapmak, uçağa binmek, dar alanlarda bulunmak, evden çıkamamak gibi yaygın korkular, çok yoğun kaygılara dönüştüğü zaman “fobi” olarak adlandırılır.
Burada bahsedilen durum, kaygı ile insanların engellemeye çalıştıkları davranışlarla tanımlanmaktadır.
Fobi kavramı, bir durumun veya herhangi bir nesnenin oluşturduğu tehlikeyle orantısız olan, aşırı ve bir o kadar da yoğun olan, mantık dışı bir korku ile bütünleşen bir kaygı bozukluğudur.
Fobiler beraberinde yüksek fizyolojik uyarımlara yol açarken kişi, korkudan kaçmak için elinden geldiğince uyaranla karşılaşmamaya çalışır. Bu durum, kaçınma davranışını tetikler. Kişi, korkudan kaçamadığı zamanlarda yoğun kaygı hisseder.
Fobilerin yapılan araştırmalardan yola çıkarak, başlangıcında travmatik olaylar, koşullanma, bir şey karşısında korkan kişinin gözlemlenmesi sonucunda ortaya çıktığı öğreniliyor.
Peki korku ne zaman kaygı bozukluğu halini alıyor?
- Korkunun tam anlamı ile bir fobi haline gelmesi için, korku şiddetinin oldukça yüksek olması gerekmektedir.
- Aynı zamanda korku yaratan durumun ya da nesnenin altında mantıksal ilişki kurulmaması gerekmektedir.
- Yaratılan korkunun, nesne ile orantısız olması da diğer etkendir.
Bu üç madde, kaygı bozukluğuna yani korkunun fobiye dönüşmesine neden olmaktadır.Yani bir nevi korku, rayından çıkarak kaygıya dönüşürken, kişinin hissettiği yoğun kaygı da fobiye dönüşür.
Fobiye dönüşen bozukluğun tedavisi için; bilişsel davranışsal tedavi çoğu zaman, karşı karşıya getirme tedavisi ile birleştirilir.
Bilişsel davranışsal tedavi, olumsuz, sağlıksız, bozuk düşünce ve inanışları olumlu, sağlıklı, gerçekçi olanları yerine koyarak değiştirmek, bu yeni becerileri kişiye kazandırmak için uygulanır.
Karşı karşıya getirme terapisinde ise, kişinin kaçınmak için yoğun çaba sarfettiği durum, olay ya da nesnelerle yavaş yavaş karşı karşıya getirilmesini ve kaygı yaratan durum azalana kadar bu terapinin sürdürülmesini kapsamaktadır.
Çoğu fobi, tedavi yardımı olmadan geçmez. Fobi tedavileri psikoterapi veya ilaç kullanımı veya ikisinin karışımını kapsayabilir.
Learn MorePsikolog Olmanın Süreci Nedir? Psikolog Olmak Üzerine Merak Edilenler Nelerdir?
Pek çok alt alanı ve farklı çalışma seçenekleri olan psikoloji alanıyla ilgili merak edilen her şeyi yazımızda derledik.
İlk olarak, psikolog olabilmek için üniversitelerin “psikoloji” bölümünden mezun olmanız gerekmektedir. Lisans eğitimi ne derecede zordur diye soracak olursanız, üniversiteler arası ve kişiden kişiye değişkenlik gösterse de, söz konusu ruh sağlığı olunca, tahmin edersiniz ki alınan eğitim de öyle kolay olmamaktadır. Bu bölüm için hocaların beklentileri yüksek oluyor. Lisans eğitimi boyunca birçok araştırma yapmaya, makaleler yazmaya, yoğun ders çalışmalarına hazırlıklı olmanızda fayda var.
Bu bölüm için lisanstan mezun olmak yeterli olmamaktadır. Sonrasında uzmanlaşabilmeniz, farklı herhangi bir alanda yüksek lisans yapmanız gerekmektedir.
Uzmanlık alanınız tamamen sizin tercihinize kalmaktadır. Klinik psikoloji, endüstri psikolojisi, sosyal psikoloji, adli psikoloji, gelişim psikolojisi gibi farklı alanlarda yüksek lisans yapmanız mümkündür.
Yüksek lisans yapmasam ne olur dediğinizi duyar gibiyim. Lisans eğitiminiz üzerine yüksek lisans yapmamanız demek, iş bulmakta bir hayli zorlanacağınız anlamına geliyor. Bunun 16nedeni, bu alanda birçok psikoloji mezununun olmasıdır. Ben rahatlıkla iş bulabilirim, yüksek lisansa gerek yok diyorsanız tabiki tercih sizin. Ancak, tam donanımlı, kendisini sürekli geliştiren, eğitimlere ve çeşitli sertifika ve seminer programlarına katılan meslektaşlarınızın da var olacağını unutmamanızda fayda vardır.
Sizi diğerlerinden özel kılacak olan uzmanlığınızın yanı sıra, mezun olduktan sonra veya lisans eğitiminizde başlayacağınız sertifika programlarına katılmanızdır.
Çoğu üniversite programlarında 1 yıl zorunlu hazırlık eğitimini de hesaba katarak, bunun üzerine 4 yıl lisans, 2 yıl yüksek lisans eğitimi sonucu yaklaşık 7 yıl sonunda uzmanlığınızı almış olmanız bekleniyor. Yüksek lisans eğitiminiz boyunca üniversiteniz tarafından süpervizyonlar alarak, kendinizi geliştirmeniz, seans yönetebilecek hale gelmeniz sağlanıyor.
Psikolog Olmak Üzerine Merak Edilenler Nelerdir?
Bu mesleği okuyanlar, kamu veya özel sektörde çalışabilirler. Bunun yanı sıra, Sağlık Bakanlığı’na bağlı ruh ve sinir hastalıkları hastanelerinde, belediyelerde, özel ya da devlet hastanelerinde, ruh sağlığı merkezlerinde, özel danışmanlık merkezleri ve kliniklerde, kreşlerde, anaokullarında, okullarda okul psikologu olarak veya bakım evlerinde, huzur evlerinde, çocuk ıslah evlerinde, cezaevlerinde, rehberlik ve araştırma merkezlerinde çalışabilmektedirler. Pedagojik formasyon almak şartıyla, öğretmenlik de yapabilirler.
Bu meslekte ilerlemek isteyen kişilerde aranan özelliklere değinecek olursak, öncelikle iletişim yeteneğinizin çok kuvvetli olması gerekmektedir. Sözel yeteneğinizin yanı sıra, insanlara yardım etmekten hoşlanan, sabırlı, empati yeteneği kuvvetli, araştırmayı ve okumayı seven, dinlemeyi bilen, insanlara yardım etmeyi seven, yenilikleri takip edebilen özelliklerinizin de olması gerekmektedir.
Learn MoreSizinki Ne Tür Bir Sevgi?
Günümüzde sevgi kavramı, bileşenlerine ayrılarak sınıflandırılmaya başlamıştır. İlk yapılan gruplandırmalar da sevgi, “tutkulu sevgi” ve “arkadaşça sevgi” olarak ikiye ayrıldı.
Tutkulu sevgi kavramı, sevilen kişinin sürekli düşünülmesi, güçlü cinsel duygu ve duygusal tepkileri beraberinde içerir.
Arkadaşça sevgi kavramı ise, hayatı kendi hayatına yakın, paylaşımları benzer bireylerin birbirlerine karşı güvenli ve hassas duygular hissetmesini içerir.
Örnek vererek açıklayacak olursak, birbirine deli gibi aşık olduğunu söyleyen insanların sevgi kategorisi; tutkulu sevgidir. Olgun iki insanın, birbirleriyle beraber olmaktan keyif aldıklarını, ortak birçok paylaşımının olduğunu söylüyorlarsa bu da arkadaşça sevgiye örnektir. Arkadaşça sevgi türü, içerisinde cinsel davranışları barındırabilir ya da barındırmayabilir. Bu da bize, sevgi kavramının düşündüğümüzden daha karmaşık olduğunu gösterir.
Sevgi kavramı ile ilgili en iyi bilinen teorilerden biri olan Robert Sternberg’ in (1999) sevgi üçgeni teorisidir. Bu teori, 3 kısımdan oluşur. Tutku, yakınlık ve bağlılık. Sevgiyi hissetmemize sebep olan şey, tutku bileşenimizdir. Duygusal ve maddi olarak destek olmamız, yakınlık bileşenimizdir. Ciddi bir ilişki kurmak istememiz bağlılık kavramıyla ilgili bileşenimizdir.
Strernberg’ in sevginin 3 bileşeni teorisi, sevgi ile en çok merak edilen sorulara cevap vermemize çalışır. Bu soruları inceleyecek olursak;
İlk görüşte aşk olabilir mi?
İlk görüşte aşk; tutku bileşeninde kaldığımız zaman olur. Sternber bunu, “büyülenmiş sevgi” olarak adlandırmaktadır. Büyük derecede fizyolojik uyarılmaya sebep olan bu sevgi türü aniden ortaya çıkmaktadır. Yakınlık ve bağlılık olmadığı için bu aşk yavaş yavaş yok olur.
Bazı insanlar neden bu kadar çabuk evlenir?
Sternberg bunu, “Hollywood sevgisi” olarak adlandırıyor. Bu sevgi bileşeni, tutku ve bağlılığın karışımından oluşur, yakınlık yoktur. Eğer zaman içinde yakınlık gelişmezse, bu ilişkinin sürme ihtimali düşüktür.
Cinsel ilişki olmadan sevgi olabilir mi?
Sternberg, bu ilişkiyi arkadaşça sevgi olarak adlandırıyor. Bu sevgi yakınlık ve bağlılığın karışımıdır. Cinsel tutku içermez.
Romantik sevgi neden sürmez?
Bağlılık olmadığı için genellikle romantik sevgi sürmez. Yakınlık ve tutkunun karışımıdır. Tutku ve yakınlık azaldığı zaman bireyler artık aşkı hissetmez. Bu nedenle romantik sevgi genellikle sürmez.
Learn More